Araf Sûresi’nde bel’amın özellikleri anlatılırken onunla ilgili, “O dünyaya saplanıp kaldı, hevasının peşine düştü” ifadesi kullanılır.
Dünyaya saplanıp kalmak; âlimin “sultan sofrasına” oturması:
Araf Sûresi’nde bel’amın özellikleri anlatılırken onunla ilgili, “O dünyaya saplanıp kaldı, hevasının peşine düştü” ifadesi kullanılır. Yani Allah’ın kendisine verdiği ilimle hakikatin yanında yer alıp yükselmek varken, zulmün, haksızlığın ve adaletsizliğin yanında yer alarak alçalmak ve dünyacı bir anlayışı benimsemek. Bel’am, zamanın sultanlarının kendisine teklif ettiği dünyalıkları tercih ederek sultan sofrasına oturmuş ve alçaldıkça alçalmıştır. Tüm bel’am’ların hayallerini süsleyen tek bir sofra vardır. O da sultan sofrasıdır. Bu sofralara oturmak için üretemeyecekleri fetva, tevil edemeyecekleri zulüm, razı olamayacakları haksızlık ve normalleştiremeyecekleri bir adaletsizlik yoktur. Bu nedenle çelişki, döneklik, ilkesizlik, inkâr ve utanmazlık bel’am’ların temel karakteridir. Zira oturdukları sultan sofrasının sahibi ya da siyasi paradigma değiştikçe fetvaları, vaazları ve nasihatleri de değişmek zorundadır. Bu nedenle geçmişte hararetle savunduklarına bir çırpıda düşman olabilir, dün yücelttiklerini bugün yerin dibine sokabilirler. Ve tüm bunları da hâkim oldukları dini literatür sayesinde büyük bir ustalıkla yapabilirler. Ve herkesin gözü önünde cereyan eden bu döneklik silsilesinden zerrece utanmazlar.
Dinden kazanılan itibarın pazarlanması; âlimin “vehn” krizi:
Bel’am karakteri ile ilgili Kur’an’da, “Kendisine ayetlerimizi (dini bilgi ve hikmetleri) verdiğimiz, fakat onları bir kenara atan (kimse)” (Araf, 175) ifadesi kullanılır. Yani bu kimse cahil ve bilgisiz bir kimse değil aksine kitap bilgisi ve ilim verilmiş bir kimsedir. Ancak be’lam kendisine verilen bu ilmi ve bu ilimden kazandığı itibarı dünyalık bir kazanç kapısı haline çevirmiştir. Dinden elde ettiği itibarı mala ve makama tahvil ederek Allah’ın ayetlerinden sıyrılıp çıkmıştır. İşte bu tam bir “vehn” krizidir. “Vehn” büyük bir dünyevileşme krizidir. “Vehn” ahirete karşılık dayanılmaz bir şehvetle dünyayı tercih etme krizidir. “Vehn”, dünyalık kazanımlarını kaybetmeme adına büyük bir cesaretle ahiret kazanımlarını gözden çıkarabilme girişimidir. Ve bel’am bunu yapmıştır. Tüm bel’amların ortak özelliklerinden birisi de budur. Dinden ve ilimden elde ettikleri itibarı pazarlamak. Bu itibarı mal, makam, şehvet, şöhret ve servet elde etmek için bir dünyalık kazanç kapısına çevirmek.
Irkçılık ve ulusalcılık sapması; âlimin “yerlileşmesi” ve “millileşmesi”:
Bel’amla ilgili rivayetlerde onun Hz. Musa karşısında kendi kavmini tercih ettiği bildirilir. İşte bu tercih bel’amın düşünce paradigmasının tümden değiştiği sapmanın kalıcı hale geldiği noktadır. Çünkü artık onun tercihlerinde ve kararlarında belirleyici olan din, inanç, hak ve hakikat değil yerli ve milli olandır. Tüm bel’amların ortak özelliklerinden birisi de dünyayı tercihle başlayan sapmalarının ümmeti değil kendi kavimlerini tercihle yani ırkçılık ve ulusalcılıkla sonuçlanmasıdır. Bu ırkçı sapmanın temelde iki nedeni vardır. Birincisi yaptıkları tercihin doğruluğunu ispatlamak için milli olanı kutsayıp yücelterek dini olanın bile önüne geçirmek. İkincisi ise itibarlarının kaynağı olan geniş halk kitlelerinin en büyük zaafı olan ırkçılığı kullanarak onlar üzerindeki hâkimiyetlerini muhafaza etmek. Böylece kaybedilen dini itibarın boşluğunu yerli ve milli bir itibarla doldurmak.
Efendi ve sahip edinme çabası; âlimin karakter değişimi:
Kur’an’da bel’amla ilgili en çarpıcı ayetlerden birisi de, “İşte böylesinin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer.” (Araf, 176) ayetidir. Bu ayet, ne kadar ilim sahibi olursa olsun ilmin hakkını veremeyen ve ilmin gereğini yapamayanların sonuçta karakter olarak bir köpekleşme sürecine gireceğine işaret eder. Köpeğin karakterinde öne çıkan en önemli özelliklerden birisi sürekli bir efendi ve sahip edinme isteğidir. Efendi ve sahibin kim olduğu önemli değildir. Önemli olan ona sahiplik ve efendilik etmesidir. Bu tam bir köpek tabiatıdır. Doyumsuzluk, beslendikleri kapıya sadakat ve önlerine atılana razı olmak. Bu karakter ipi kimin elindeyse onun dostuna dost düşmanına da düşmandır. Onun için sahibinden gelen emirler diğer tüm emirlerden daha önceliklidir. Bu nedenle tüm bel’amlar için öncelikli emir, efendi edindikleri sahiplerinin emridir. Bel’amlaşma sürecinin en can alıcı noktası işte tam da burasıdır. Çünkü artık sahibinin talimatları Allah’ın ve Peygamber’in emirlerinden öne geçmiştir. Bu nedenle kaç ayet, kaç peygamber sözü, kaç dini hüküm bilirse bilsin bel’amlar asla efendilerinin ve sahiplerinin sözünden çıkmazlar.