Bizim rüzgarlar ters yönden eserken gaza geldiğimizi, getirdiğimizi ve ayaklarımızın yerden kesildiğini, uçtuğumuzu tasavvur ediyorlar. Onların imanları veya fikirleri gözlerine inmiş. Bir şey diyemeyiz. Halbuki kılıç kesmez el keser. Yani insanları silah değil psikoloji ve irade ayağa kaldırır. Bu nedenle Ortadoğu’ya silahla hakim olamayan ABD şimdi hile yolunu deniyor. Ama biz başarının ardındaki basirete inanıyoruz. Esbabı gören gözün ötesinde müsebibul esbabı gören basiretin meftunlarıyız.
Müjdeleri birilerinin hesabına birilerinin iktidarına bağlı olarak söylemiyorum. Bilakis. Esbabın sukut ettiği yerde Allah sebepleri veya aktörleri değiştirir. İktidarın biri gider öteki gelir. Ben kimseye hiçbir sebebe bağlı olmaksızın yazıyorum. Esbap ise deveran ediyor. Müsebbibu’l esbaba dayanıyoruz. O bir şeyi murat ederse sebeplerini halk eder. Sebepsiz olmaz ama sebebini var eden müsebbibu’l esbaptır. Biz esbapperest değiliz. İbni Haldun gibi esbabı ritmik ve mekanik düzeyde görmüyoruz. Bundan dolayı İbni Haldun hadisler tarafından teyit edilse de Mehdi meselesi gibi meselelere pek iltifat etmez. Çünkü bunu mücerret esbaba bağlar. Esbap varsa Mehdi’ye ne gerek var! Mehdi’nin asabiyeti var mı/ İbni Haldun’un bu sözleri Stalin’in sözlerine benzer. Vatikan’ın kaç tümen askeri var? Polonya’da ise halefleri tanksız tüfeksiz savaşla tuşa getirildi. İbni Haldun sosyolojide İbni Rüşd ise felsefede esbaba birinci dereceden önem atfediyor. Bu onları bağlar. Biz ise İmam Eş’ari gibi diyoruz (İdahu’l Kelam Fima Cera lilizzi ibni Abdusselam Fi Mes’eleti’l Kelam, Muhammed İbni Abdulaziz, Mektebetü’l Ezheriyye Littürasi, Derbu’l Etrak Halfe el Camii’l Ezher, s: 6-7). Su kandırmaz, ateş yakmaz ve ekmek doyurmaz. Bunlar esbap veya karineden öte geçmez. Adeta kibritin olduğu yerde ateş yanar. Bunlar sadece alışkanlık ve karinedir. Cenabı Allah Enfal Suresi 17’nci ayetinde ‘Attığında sen atmadın, Allah attı’ diyerekten esbabı külliyen ortadan kaldırmaktadır. Esbap perdedir, en fazla bir yanılsamadır. ‘O güldürdü, ağlattı, öldürdü ve diriltti’ ayetleri de (Necm: 43-44) buna natık ve tanıktır.
Biz sahte bir tevekkülle (tevakül) tevekkül etmeden hakiki bir tevekkülle Allah’a güveniyor ve dayanıyoruz. Tembellikle veya vazifeden kaçarak değil vazifeyi yaptıktan sonra neticeyi onun iradesine talik ediyoruz. Tembellik hüzlan (terk edilmişlik) alametidir. Halimizi ona arz ediyor ve onun meşietine terk ediyoruz (tefviz-i ilahi). Herkesten fazla ona itimat ediyor ve onun ve resulünün müjdelerine itimat ediyoruz. Felaketler içinde ama müjdeler çağında yaşıyoruz. Müslümanlar Mısır’da, Yemen’de ve Suriye’de yeni bir melheme/destan yazıyorlar. Batılılardan mı Ruslar’dan mı korkacağız yoksa Allah’a mı dayanacağız? Biz Deccal’dan korkmayız. Biz yüksünmeden Deccala Deccal deriz. Çünkü mümin, Şeytan gibi Deccal’da da müstakil bir güç vehim ve tasavvur etmez. Sadece kötülük yapmaya mezundur ve izinlidir. Müteharrik bizzat değildir. Bunun için biz Seneviye veya Zerdüştler gibi veya Meniheistler gibi Şeytanla Rahman arasında ikircikli değiliz. Çile ve zorluklar imanımızı daha fazla artırır. Kuşatıldıkça imanımız ve yakinimiz daha da artar. Bu nedenle kimileri ayaklarımızın yerden kesildiğini ve uçucu maddeler gibi havaya serpildiğimi zanneder. Heyhat! İmtihanımız, imanımızdır. Nitekim ayette şöyle buyrulmaktadır: Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır (Ahzap: 22). Yeni bir ahzap kuşatması altında yeni bir müjdeler kuşağındayız. Putin bizim imanımızı sarsmaz bilakis artırır. Biz zira hadiste Deccal’ın ikiye ayırdığı genç gibi Deccal’a Deccal deriz. Onun bir imtihan vesilesi ve sınanma olduğunu biliriz.
Biz ne İslam dualistleri/Senevileri olan Mutezile ne de Hanbelilerin akılsız güruhu Haşviye takımı gibi ateşe, suya, ekmeğe müstakil bir güç isnat ederiz! Onları yaratana taparız, şükrederiz. Bunun için de hiçbirine değil müsebbibu’l esbaba dayanır ve güveniriz.