- Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Beytüşşebap’ta yaşamak ister miydin? Orada, Murat Karayılan’ın “Bizim hakimiyetimizde” dediği 7 mahallede? Ankara’nın, İstanbul’un bir semtinde yaşamayı mı tercih ederdin, oralarda mı?
Terör örgütü oralarda sözümona öz-yönetim ilan ediyor ve onu silahlı gruplarıyla korumaya çalışıyor.
Rivayet o ki, öz - yönetimin barışçıl yöntemlerle, Türkiye’nin bütünlüğü zedelenmeden gerçekleşmesini istermişsin, ancak yadırgatıcı bir biçimde iş silahlı hale gelmiş...
Sen, silahlı hale dönüşü iktidarın - devletin manipüle ettiğini, amacın öz - yönetimi kriminalize etmek olduğunu düşünüyorsun.
Ama pekala biliyorsun ki, bölgede örgüt adına akıl almaz bir silah yığınağı yapılmış. Şu anda devlet “terörle mücadele” adına tabii ki silah kullanıyor. Peki ama, örgüt militanlarının eli armut mu topluyor? Onların elinde silah yok mu? Bunca asker, polis hayatını kaybediyor. Yollarda bunca bomba patlatılıyor, merak ediyorum, azıcık meşruiyyet kaygınız varsa, bunlar bir devlet hayatı için ne anlam taşıyor?
Baştaki soruya tekrar dönmek istiyorum:
- Öz - yönetim ilan edilen yerlerde yaşamak ister miydin?
Eminim ki istemezdin.
Bir şekilde irtibat içinde bulunduğun örgütün toplum modelini sen bile istemezdin. Çünkü o ortamda yaşayamazdın. Nefes alamazdın. Karayılan’ın, Bayık’ın dünyasında yaşayamazdın.
Ama şu anda Cizre’de, Beytüşşebap’ta, Silvan’da bazı mahallelerde insanların örgüt tasallutu altında yaşatılmasına isyan etmiyorsun. Aksine güvenlik kuvvetlerinin çetelerin zulmü altında yaşayan insanları kurtarması karşısında tepki gösteriyorsun.
Güvenlik güçleri Doğu - Güneydoğu’da, terör örgütünün başına buyruk zulüm düzeninden kurtarıp, sen dahil HDP’lilerin bile insanca yaşayacağı bir zemini korumaya çalışıyor.
Bunu anlamadığını düşünmüyorum. Bunu anlayacak bir zihin kapasitesine sahip olduğundan eminim.
Hadi değiştirin öyleyse...
Hadi Cizre’yi normalleştirin.
Hadi Silvan’da, Sur ilçesinde çeteleşen grupları “Bu yol yanlış” diye durdurun. Hadi polise, askere, eşlerinin çocuklarının önünde kurşun sıkan canilerin elini tutun.
Oralarda sorumluluk üstlenmiyorsunuz. Oralarda yoksunuz.
Oralarda olamamanız da aslında, Doğu-Güneydoğu’da örgüt iradesiyle devreye sokulan öz-yönetim macerasının sizin kontrol edemediğiniz biçimde geliştiğini gösteriyor.
Oralarda bugün olamamanız, aslında, farzı muhal yarın oralarda bir örgüt hakimiyeti kurulacaksa, sizin de oralarda olamayacağınızı gösteriyor.
Yani bilin ki, bugün oralarda HDP çalışabiliyorsa, bu bile devletin sağladığı güvenlik iklimi ile ilgilidir.
Gayet iyi biliyorsunuz ki, KCK sizin seçilmişlerinizi bile yargıladı.
Gayet iyi biliyorsunuz ki örgüt içinde bir infaz sistemi işledi ve onlarca insan, en tepelere doğru yürürken ihanetle suçlandı ve infaz edildi.
Buraya kadar Demirtaş’a seslenerek geldim.
Buradan diğer siyasi partilere gelmek istiyorum. Düşünüyorum ki, bugün Silvan’da, Beytüşşebap’ta, Cizre’de olan, yarın tüm bölgeyi boğmayı amaçlayan gelişmeleri görmüyor, ya da görmek istemiyorlar. Ak Parti ile, daha ötede Erdoğan’la hesaplaşma hesabı gerçeklere gözleri kapatıyor. Çözüm süreci döneminde örgüt yapılanması karşısında Hükümetin gafleti oldu, bu doğru. Bunu eleştirmek ayrı, terör karşısında tavırsızlık, hatta onun içinden Ak Parti’nin yıpranmasını beklemek ayrı.
Silvan’da Demirtaş yaşayamayacağı gibi Kılıçdaroğlu ve Bahçeli de yaşayamaz. Öyleyse orada yaşayan herkesi terör örgütünün zulmünden kurtarmak lazım. Özetle, Doğu-Güneydoğu’da olanlara bakarken bunu herkes bir kere daha düşünmeli.