Ama maddi olarak kalkınırken manevi olarak çöktük.
Huzuru kaybettik.
Kimse kimseye güvenmiyor.
En yakın akrabalar birbirini kesip gizlice gömüyorlar.
Havaalanlarımız çok lüks ve gösterişli.
Hızlı feribotlarımız ve hızlı trenlerimiz var.
Duble yollarımız ve otoyollarımız harika.
Şehir içlerinde köprülü kavşaklardan ve bat-çıklardan hızla ilerliyoruz.
Her yer yemyeşil.
Binalar metrelerce göğe yükseliyor…
Yaşım 48oldu.
BU nedenle Türkiye’nin 40 yıl öncesi ile bugününü kıyaslayabiliyorum.
Geçmişle kıyaslanamayacak kadar geliştiğimizi ve zenginleştiğimizi söyleyebilirim.
Ne var ki;
Gelişme ve zenginleşme bize huzur getirmedi.
Eskisinden daha kötü bir haldeyiz.
Sokağa çıktığımızda;
Huzurla gülen çok az insan görüyoruz.
Aynaya baktığımızda da;
Kendi asık suratımız çıkıyor karşımızda…
Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri korku filmi gibiler!
Annesini babasını kesip parçalara ayıran caniler…
Üvey kızına, hatta öz kızına tecavüz eden sapıklar…
Komşusunu öldürüp, altınlarını ve paralarını çalanlar…
Karısını başka erkeklere satanlar…
Bu kadar mı?
Ne yazık ki dahası da var.
Uyuşturucu kullanma yaşı ilköğretim çağına kadar indi.
Sokak ortasında gasplar yapılıyor.
Okul önlerinde bıçaklı silahlı kavgalar yapılıyor.
Genç kızlarımızı öldürüp parçalara ayırıyorlar.
Karısını veya kocasını sokak ortasında bıçaklayan veya kurşunlayanlar…
Görünen o ki her şeyimiz madde oldu.
Gözümüzü mal ve para hırsı bürüdü.
Büyük küçüğe değer vermiyor.
Küçük büyüğü saymıyor.
Kimse kimseye karşılıksız yardım etmiyor.
Başkalarını kendine rakip görüyor.
Ekmeğini aşını paylaşmıyor.
Eskiden misafire ardına kadar açık olan kapılar akrabalara bile kapandı, çelikten yapılıp üstüne birde alarmlar kondu.
Velhasıl, her şey eskisinden daha kötü oldu.