Toplumlarda zengin ve fakirlerin olması hayatın gereğidir. Fakat bunların birbirlerinin haklarını gözetmesi ve adalet açısından gereklidir. Bunun için de zengin ve fakir arasındaki ekonomik dengenin bozulmaması, yani zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasının engellenmesi gerekmektedir. Kelime anlamı "artma, çoğalma, arıtma ve bereket" olan zekat da zengin ve fakir arasındaki denge ve adaleti gözeten mali bir ibadettir. Bunun için de belli mallarda belli zenginlik ölçüleri (nisab) belirlenmiştir. Zekat nisap miktarı malının üzerinden bir yıl geçmesiyle farz olsa da zengin Müslümanlar genel olarak zekatlarını vermek için Mübarek Ramazan ayını tercih ederler.
İSLAM'IN BEŞ TEMEL ŞARTINDAN BİRİSİ ZEKAT
İslam’ın beş temel şartından biri olan zekat konusundaki fıkhî tartışmalar, zekatın vücûb ve sıhhat şartları konusundan ziyade hangi malların ne ölçüde zekata tâbi olacağı konusunda yoğunlaşır. Mal ve zenginlik kavramlarının, ekonomik değer taşıyan malların dönemden döneme, toplumdan topluma değişmekte olması bunun kaynağı olabilir.
Kur'ân-ı Kerîm'de insanların önem ve ekonomik değer atfettikleri bazı mallar değişik vesilelerle zikredilse bile hangi mallardan ne ölçüde zekat alınacağına ilişkin bir sayım ve açıklama yer almaz. Peygamber Efendimizin (S.A.V) ve sahâbe efendilerimizin uygulamasında bazı malların zekata tâbii tutulduğu ve bu mallar için belli bir alt sınır ve zekât oranı belirlendiği, bazı malların da zekata tâbi tutulmadığı bilinmektedir. İleri dönemde âlimlerin ortaya koyduğu fıkıh kitapları ve fetvaları da bu bilgiler etrafında oluşmuştur.
TİCARET MALLARI
Kur'ân-ı Kerîm'de,"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin; göz yummadan alamayacağınız âdi, bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah müstağnidir, övülmeye lâyıktır" buyurulur (el-Bakara 2/267). Bu âyette geçen "Kazandıklarınızın temizlerinden ... infak edin" anlamındaki ibare fakihlerin çoğunluğu tarafından "ticarî yolla elde ettiğiniz kazançtan zekât verin" şeklinde anlaşılmıştır.
MEZHEPLERE GÖRE TİCARET MALININ ZEKATI
İslâm bilginleri, her çeşit ticaret malının kural olarak zekata tâbi olacağında görüş birliğindedir. Ancak ticaret mallarında zekatın farz olması için aranan nisab şartının sene başında mı, sene sonunda mı, yoksa bütün sene boyunca mı bulunması gerekeceği, zekat ödemesinin aynî mi nakdî mi yapılacağı hususları aralarında tartışmalıdır. Hanefî fakihlerine göre, ticaret mallarının kıymeti sene başında ve sene sonunda, altın veya gümüş nisablarının altına düşmemelidir. Ticaret mallarının kıymetlerinin sene içinde nisabın altına düşmesi zekatın farz olmasına mani değildir. Mâlikî ve Şâfiî fakihlerine göre, ticaret mallarında nisab sadece sene sonunda aranır. Sene başı ve sene içinde nisabın düşmesi bu mallarda zekatın vücûbuna mani sayılmaz. Ticaret mallarının sene sonunda kıymetleri maliyet fiyatlarına göre tespit edilir. Ticarete konu olan her mal, şartları tahakkuk edince zekata tâbi olur. Ticaret malları, sene içinde kendi cinsleri veya başka bir malla değiştirilirse "üzerinden bir yıllık sürenin geçmesi" şartı kesilmiş olmaz. Tüccar sene sonunda sahip olduğu mallarının değerini hesaplar, buna mevcut parasını ve alacaklarını ilâve eder. Bulduğu toplam değerin 1/40'ını (yüzde 2.5) zekat olarak verir.
TOPRAK ÜRÜNLERİ
Fakihler,"...sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin..." (el-Bakara) emrinin, topraktan çıkarılan ürünlerden zekat veriniz anlamına geldiği görüşündedir. Ayrıca Müslümanlara "Hasat günü mahsullerinin haklarını vermeleri" de emredilmiştir (el-En‘âm). Bu âyette zikredilen "hak" teriminden fakihlerin çoğunluğu bu âyette zikredilen "hak" tabirinin toprak ürünlerinden alınması gereken zekat olduğunu söylemişlerdir. Hz. Peygamber'in toprak ürünlerinin zekatı ile ilgili aşağıdaki şu hadisi hemen bütün hadis ve fıkıh kitaplarında zikredilir: "Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde öşür (1/10), kova (el emeği) ile sulananlarda nısf öşür (1/20) vardır." İşte bu nispetten doğan ve onda bir anlamına gelen öşür (uşr) terimi, "toprak ürünlerinden alınan zekat" anlamında kullanılmıştır. İslâm âlimleri ziraî mahsullerin 1/10 yahut 1/20 nispetlerinde zekata tâbi olduğunda görüş birliğine varmışlardır.
ALTIN VE GÜMÜŞE ZEKÂT
Kur'an-I Kerim’de insanların dünya malına olan aşırı düşkünlüğü sürekli kınanır, zenginlerin ihtiyaç sahipleri için harcama yapması, infakta bulunması istenir. Altın ve gümüş de dünya malını simgelediği için bu bağlamda sıkça zikredilmiştir. Peygamber Efendimiz, onu takip eden Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler devirlerinde piyasada tedavülde olan para, dirhem (gümüş) ve dinar (altın) adı verilen paralar idi. Ayrıca külçe halinde altın ve gümüşler de ödemeler için kullanılıyordu. Bu itibarla altın-gümüş paradan zekât yükümlülüğü konusu; a) mübâdele aracı olması bakımından nakit veya külçe altın ve gümüş, b) Altın ve gümüşten yapılan ziynet eşyası, c) günümüzdeki paralar olmak üzere üç ayrı alt başlıkta ele alınabilir.
MEZHEPLERE GÖRE TOPRAK ÜRÜNLERİNİN ZEKATI
Ebû Hanîfe'ye göre, bütün toprak ürünleri zekata tâbidir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, toprak ürünlerinin zekata tâbi olabilmeleri için hububatta olduğu gibi bir sene -çürümeden- kalabilme özelliğine sahip olmaları gerekir. Hanefî fıkıh kitapları İmâm-ı Âzam'ın bütün toprak ürünlerinin zekata tâbi olduğu hususundaki görüşünü destekledikleri gibi, çağdaş İslâm âlimleri de bu görüşü savunurlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre ise bir sene muhafaza edilebilen gıda maddesi özelliğine sahip toprak ürünleri zekata tâbidir. Şâfiîler meyveden sadece hurma ve üzümün zekata tâbi olduğu görüşündedir. Hanefîler'e yakın bir görüşe sahip olan Ahmed b. Hanbel'e göre ölçülebilen, kurutulabilen, dayanıklı olan gıda maddeleri ve insanoğlu tarafından yetiştirilen bütün ürünler zekata tâbidir.
MAAŞ, ÜCRET VE SERBEST MESLEK KAZANÇLARI
Maaş kazançlarının zekatı konusunda iki görüş vardır. Klasik kaynaklardaki bilgileri değerlendiren ve onlardan hareketle bazı sonuçlara ulaşan çağımızdaki alimlerin bir kısmına göre, ücretlilerin ve serbest meslek sahiplerinin gelirlerinin toplamı nisaba ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse, ihtiyaçlar giderilip borçlar düşüldükten sonra yüzde 2.5'u zekat olarak verilir. Bu görüşe sahip alimler bir malın zekata tabii olabilmesi için üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olması gerektiği noktasından hareket ederler.
İkinci grup alimler ise, bu tür gelirlerin zekata tabii tutulması için bir senelik sürenin geçmesini gereksiz görürler. Onlara göre, maaş, ücret ve serbest meslek kazançları kaynaklarda zikri geçen mâl-i müstefâd yani miras, bağış, mükâfat gibi yollardan gelen gelirlere benzerler. İki görüş sahibi alimler de sahabe efendilerimizin uygulamalarını örnek gösterir.
HAYVANLARDA ZEKAT
Kur'an'da hayvanların zekata tâbi olduklarını belirten açık ayet olmamasıyla beraber "Onların mallarından sadaka (zekât) al..." (et-Tevbe 9/103) emrinin hayvanları da içine aldığı düşünülebilir. Hz. Peygamber'in hadislerinde, diğer zekat malları gibi hayvanlar da tafsilâtlı bir şekilde ele alınmıştır. Kaynakların ittifakla haber verdiğine göre Hz. Peygamber zekata tâbi olan mallarla onların nisab ve nispetlerini gösteren uzun bir zekat tarifesi kaleme aldırmış, fakat onu gereken yerlere gönderemeden vuslata ermiştir. Bu tarife Hz. Ebû Bekir ve Ömer devirlerinde uygulamaya konmuştur. Bu tarifnâme (mektup) ve konu ile ilgili diğer hadisler birlikte değerlendirildiğinde, hayvanların zekatı hususunda alimler şu sonuçlara varılır: 1. Peygamber Efendimiz sahâbe ve tâbiîn devirlerinde hayvanlardan deve, sığır ve koyun zekata tâbi tutulmuştur. 2. Devenin nisabı 5 deve, koyunun nisabı 40 koyun, sığırın nisabı da 30 sığır olarak tespit edilmiştir. İslâm âlimleri ayrıca keçilerin koyun, mandaların da sığır nisab ve nisbetleri içinde zekata tabii olacakları hususunda görüş birliğindedir. Buna göre zekata tabii hayvanların; 1. Senenin çoğunu otlaklarda otlayarak geçiren hayvanlar olmaları, besi hayvanı olmamaları. 2. Ziraat, nakliyat vb. işlerde kullanılan (âmile) hayvanlardan olmamaları gerekmektedir. Fakihlerin çoğunluğu, hayvanların zekata tâbi olabilmeleri için bu iki şartın aranmasında ittifak etmişlerdir. Ancak İmam Mâlik bu konuda çoğunluğa muhalefet etmiş, ister sâime, ister besi, isterse çalıştırılan hayvan olsun hepsinin zekata tâbi olacağı görüşünü savunmuştur.
BAL VE DİĞER HAYVAN ÜRÜNLERİ
Balı zekata tabi tutma konusunda mezheplerin farklı görüşleri vardır. Balın zekat mallarından olduğu ve baldan 1/10 nisbetinde zekat alınacağı görüşünü savunan Hanefî ve Hanbelî fakihleri, bu görüşlerini konu ile ilgili Hz. Peygamber'den rivayet edilen hadislerle "Bal arı tarafından bir toprak ürünü olan çiçek özlerinden elde edilir. Hububata zekat farz olduğu gibi bala da farzdır" şeklindeki kıyasla delillendirirler. Şâfiî ve Mâlikî mezhebi fakihleri ise bu konuda sahih bir haberin mevcut olmadığını, balın süt gibi, bir hayvanın ürünü olduğunu, sütün zekata tâbi olmadığında görüş birliği bulunduğunu, aynı şekilde balın da zekata tâbi olmaması gerektiğini ileri sürerler.
DENİZ ÜRÜNLERİNDE ZEKÂT
Bu konuda Hz. Ömer'den bir uygulama örneği aktarılır: Hz. Ömer Ya‘lâ b. Ümeyye'yi deniz kıyılarına âmil olarak tayin eder. Ya‘lâ deniz kıyısında bulunan bir anber hakkında Hz. Ömer'den yazılı görüş ister. Hz. Ömer de ashapla istişareden sonra şöyle görüş bildirir: "Şüphesiz anber, Allah'ın nimetlerinden biridir. Anberde ve onun gibi denizden çıkarılan diğer kıymetlerde 1/5 (nisbetinde zekat borcu) vardır."
SANAYİ SERVET, YATIRIM VE ÜRETİM VE ARAÇLARI
Peygamber Efendimiz, zekatın varlıktan verileceğini buyurmuş, önce aile fertlerine, sonra başkalarına infak etmelerini tembihlemiştir (Buhârî, “Zekât”, 19). Zekata tâbi malların iki temel özelliğini böylece tespit ettikten sonra, bu bilgilerin ışığında gelir getirici bina, nakil vasıtaları gibi malların, sanayi sektöründeki üretim makinelerinin zekatı konusunu tetkik edebiliriz. Snayileşmeden sonra atölyeler, fabrika ve işletmeler gibi yeni mallar ortaya çıkmıştır. Bunlar üretimde kullanılmak suretiyle birer gelir kaynağı olmakta, dolayısıyla nâmî vasfa sahip bulunmaktadır. Çağımız İslâm âlimleri de gelir getirici bu yeni malların zekata tabii olduğunda görüş birliğine varmış, ancak bunlardan nasıl ve ne nisbette zekat alınacağı konusunda farklı görüş ve usuller ortaya koymuşlardır. Fakihler teşrîin hikmetini ve zekatın gayesini de dikkate alarak aynı müşterek illete, yani artıcı olma (nemâ) özelliğine sahip başka malları da zekata tâbi tutmuşlardır. Ayrıca fakihler, kişinin temel ihtiyaç maddelerinden olan marangoz, demirci gibi zenaat erbabının el aletlerini, takım ve tezgahlarını, oturulan evleri zekattan muaf kabul etmişlerdir. Bu gelişmelerden sonra, yukarıdaki nâmî olma özelliği dikkate alınarak şöyle bir ayırım ortaya çıkmıştır: 1. İnsanın temel ihtiyaçlarından sayılan mesken, sanatkârların ev aletleri, zekata tabii değildir. 2. Artıcı (nâmî) özellikte olan, gelir elde etmek için edinilen mallar, bunlar zekata tabidir. 3. Hem temel ihtiyaçlardan sayılan ve hem de artıcı özelliğe sahip olan kadınların süs eşyası, çalıştırılan hayvanlar gibi mallara gelince, fakihler bu nevi malın zekâta tâbi olup olmayacağında ihtilâf etmişlerdir.
SANAYİ SERVETE DÜŞEN ZEKÂTTA İKİ TÜRLÜ GÖRÜŞ VARDIR
Sanayide kullanılan makineler gelir getiricidir, nâmî mal sayılır. Bu makineler marangozun, demircinin kullandığı el aletlerine kıyas edilemez. Müctehid imamlar sanatkârların aletlerini-haklı olarak- zekattan muaf tutmuşlardır. Çünkü sanatkârların geçimi için bu aletlere ihtiyaçları vardır. Yukarıda bir kısmı belirtilen bu ve benzeri gerekçelerden hareket eden İslâm hukukçuları, sanayi sektöründeki yatırımların hangi usul ve ölçüye göre zekata tabii tutulacağı konusunda iki gruba ayrılmışlardır. Çağımız İslâm hukukçularından bir gruba göre, sanayi makineleri ve benzeri mallara yüklenecek zekatın nispeti, bu mallar ziraî araziye, gelirleri de arazi mahsullerine kıyasla belirlenir. Zekat bu mallardan değil gelirlerinden alınır. Böyle olunca da zekât nispetinin, safî gelirden yüzde 10 veya gayri safî gelirden yüzde 5 olması gerekir. Asrımız İslâm âlimleri arasında bu konuda benimsenen ikinci görüş, fabrika gelirlerinin, gelir sahibinin elindeki para ve ticaret mallarına kıyaslanarak yüzde 2.5 oranında zekata tâbi tutulması şeklindedir. Ancak bu grupta yer alan görüşler arasında da ayrıntıda bazı farklılıklar bulunmaktadır.
BİNA VE NAKİL VASITALARI GİBİ GELİR GETİREN MALLAR
Eski dönem fıkıh kaynaklarında, oturulan evlerin ve binek hayvanlarının insanın temel ihtiyaçlarından sayıldığını ve bunların zekattan muaf tutulduğunu biliyoruz. Oysa bugün kiraya verilen büyük binalar, daireler, dükkânlar, hava, deniz taşımacılığında kullanılan nakil araçlarından elde edilen gelirler, günümüzde yaygın ve önemli gelir kaynakları haline gelmişlerdir. Değişen şartlar gereği bu yeni gelir kaynaklarına zekat konması gerekir. Müelliflerin konu ile ilgili görüşlerini iki grupta özetlemek mümkündür:
Akarların yalnızca gelirleri zekâta tâbidir. Bu zekât da elde edilen gelir nisaba ulaşır ve üzerinden bir kamerî yıl geçince yüzde 2,5 nispetinde tahsil edilir. Bu görüşün gerekçeleri şunlardır: a) İmam Mâlik'ten ev kiralarının alındıktan sonra üzerinden bir kamerî yıl geçmedikçe zekata tâbi olmayacağı hususunda bir rivayet vardır. Günümüz âlimlerden, gelir getiren bina ve benzerlerinin bu gelirlerinin, "elmâlü'l-müstefâd"a benzetilerek üzerlerinden yıl geçmeden zekâtlarının ödenmesi gerektiğini savunanların bulunduğunu da belirtmek gerekir.
Gelir getiren bina, vasıta ve benzerini ziraî araziye kıyas edip bunların safî gelirlerinden yüzde 10 veya gayri sâfiden yüzde 5 nisbetinde zekat alınır. Hz. Peygamber ve sahâbe dönemindeki zekat uygulaması içerik ve amaç yönüyle incelendiğinde, ev, dükkan gibi taşınmazların ve nakil araçlarının kira gelirinin, arazi ürünlerine kıyas edilmesi tutarlı görünmektedir. Bu durumda mal sahibinin yıllık kira geliri, kiralanan için yapmakta olduğu mûtat harcamalar ve yıllık temel ihtiyaçları karşılığı çıktıktan sonra nisab miktarını bulmakta ise, bu miktarın % 10'u zekât olarak aydan aya ödenir. Ancak Din İşleri Yüksek Kurulu, kira gelirlerinden yüzde 10 değil de yüzde 2,5 oranında zekat verilmesi yönünde görüş belirtmektedir.
MAAŞ, ÜCRET VE SERBEST MESLEK KAZANÇLARI
Memur maaşları, işçi ücretleri, doktor, mühendis, avukat, terzi, berber gibi serbest meslek sahiplerinin kazançlarının zekâtı konusunda iki görüş vardır. Klasik kaynaklardaki bilgileri değerlendiren ve çağımızdaki bilginlerin bir kısmına göre, ücretlilerin ve serbest meslek sahiplerinin gelirlerinin toplamı nisaba ulaşır ve üzerinden bir yıl geçerse, ihtiyaçlar giderilip borçlar düşüldükten sonra yüzde 2.5'u zekât olarak verilir. Ebû Ubeyd, Hz. Ebû Bekir'in devlet gelirlerinden hak sahiplerine ata adıyla maaş (veya devlet gelirlerinden pay) verirken onlara üzerinden bir sene geçen malları olup olmadığını sorduğunu, mükellefler müspet cevap verirlerse, dağıttığı maaştan, o malların zekatını aldığını, Hz. Osman'ın (R.A.) da aynı uygulamada bulunduğunu, Hz. Ali'nin "Kişinin yeni kazandığı malının üzerinden bir sene geçmedikçe, o malda zekât tahakkuk etmez" dediğini… rivayet eder.
İkinci grup bilginler ise, bu tür gelirlerin zekâta tâbi tutulması için bir senelik sürenin geçmesini gereksiz görürler. Ebû Ubeyd'e göre ilgili fetvadan kastın toprak mahsullerindeki gibi olduğudur. Yani sene geçmeden zekâtı verilecek olan toprak mahsulleri zekâtıdır ki "hasat zamanı" ödenir. Diğer zekat düşen zenginlik ise madenlerdir.