Ayet-i kerimelerde belirtildiği üzere, Hz. İbrahim (A.S.) kendi kavmine ALLAH'ın dinini anlatmada hiçbir engel tanımamış, Nemrut'un zorbalığına boyun eğmemiş, bir bir işkencelere maruz kalmasına rağmen yolundan dönmemiştir. Fakat O'nun bütün gayretleri bir netice doğurmamış ve toplumunu küfür bataklığından çekip alamamıştır. Artık netice belli olmuştur; kavmi kendi doğrultusunda gitmektedir. Hz. İbrahim (A.S.) da tevhid üzere yoluna devam etmektedir. Hz. İbrahim (A.S.) kavminin kendisini ateşte yakma teşebbüsünün ardından ve kavminin iman etmesine imkan ve ihtimal kalmadığını anlayınca:
“Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek.” demiş sapıklık ve küfür diyarından uzak kalmak gayesiyle her şeyiyle yalnız ALLAH'a kulluk edebilmek için Önce Filistin'e, ardından Mısır'a göç edip, daha sonra da Ken'an diyarına yerleşmişti. Hz. İbrahim (A.S.)la beraber Filistin'e kadar bu hicrete katılan Hz. Lut (A.S.), peygamberlik görevini yaparken kâfirlerin azgınlık ve ahlaksızlıkları karşısında Cenab-ı Hak'tan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmişti. Hz. Şuayb’a (A.S.) kavminin ileri gelen kibirlileri:
“Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız yahut dinimize döneceksiniz” demişler, O'nu ve müminleri hicrete zorlamışlardı. Hz. Musa (A.S.), ALLAH'ın emriyle geceleyin Mısır'dan yola çıkardığı Israiloğullarını göç ettirmeyi başarmış, peşlerine düşen Firavun ve ordusu ise denizde boğulmuştu.
Kur'an-ı Kerim Ashab-ı Kehf'ten, “Rablerine iman eden gençler” olarak söz etmektedir. Bunun üzerine, ALLAH da onların hidayetlerini artırmıştı. Ashab-ı Kehf'in kavimleri ALLAH'tan başka tanrılara taptıkları için onlardan uzaklaşmalarını Kur'an-ı Kerim övgüyle anlatmaktadır. Onlar bu davranışlarıyla doğru yolu bulmayı ve ALLAH'ın rahmetine kavuşmayı gaye edinmişlerdi. Böylece onlar, zalim bir toplum içinde yaşayıp, dinlerini açığa vuramamaktansa mağaraya çekilip orada inançlarını yaşamayı tercih etmişler ve son derece az olduklarından mevcut düzene karşı duramayacaklarını anlamış bulunuyorlardı.
İşte bu gibi ayet-i kerimelere dayanarak hicretin bütün peygamberlerin hayatında yer aldığı söylenebilir. Kâfirlerden görülen eziyet ve baskılar, hak dini tebliğ imkânının ortadan kalkmış olması onları göç etmek zorunda bırakmıştır. Nitekim İbrahim süresinde Mekke-i Mükerreme'lilerden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin kıssaları anlatılırken kâfirlerin peygamberlerine:
“Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da mutlaka dinimize döneceksiniz.” dedikleri bildirilerek rablerinin bu peygamberlere, “Zalimleri mutlaka helak edeceğiz” diye vaadde bulunduğu belirtilir.
Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz ve ilk müslümanlar da, daha önceki Peygamberler ve ümmetlerin akıbetine maruz kaldılar. Bildiğiniz gibi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Mekke-i Mükerreme'de doğdu ve kendisine peygamberlik görevi burada verildi. İnsanlığın yaratılış gayesini, ahiret inancını yitirdiği, insanî değerlerini kaybettiği, şirke, zulme ve her türlü ahlaksızlığa saplandığı bir dönemde Yüce Rabbimiz, Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi son peygamber olarak göndermiştir.