Konu ile ilgili yazılı açıklamada bulunan Ayar, şu ifadeleri kullandı: Bugün Köy Enstitülerinin kuruluşunun 83. Kuruluşu yıl dönümü. Köy Enstitülerini anlamak, nasıl bir eğitim-öğretim yaptıklarını bilmek zorundayız. Daha gerçekçi, daha bilimsel, daha demokratik eğitim kurumlarını yeniden yaratmak için düşünmeliyiz, araştırmalıyız, tartışmalıyız.
Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda köy gerçeğimizi ve köylümüzün durumunu Atatürk; “Yedi asırdan beri dünyanın dört bir köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yaban ellerde bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp, israf ettiğimiz ve buna karşılık daima aşağıladığımız, küçük düşürdüğümüz, bunca fedakarlıklarına ihsanlarına karşı, nankörlük, küstahlık Cabbarlık’la uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu asıl sahibin huzurunda saygıyla hakiki vaziyetimizi alalım” biçiminde anlatıyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin yöneticileri, ilköğretim davasını “İnsan olmak, Millet olmak” davası olarak düşündükleri için; insanımızı kul olmaktan çıkarıp, özgür yurttaş olmayı, “Fikri hür, İrfanı hür, Vicdanı hür” nesiller yetiştirerek, “Çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne” çıkarmayı hedefliyorlar.
Köy Enstitülerinin fikir babası ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç “Köylü insanı öyle heyecanlandırılmalı ve bilinçlendirilmelidir ki, O’nu hiç bir güç yalnız kendi çıkarlarına insafsızca sömürmesin. Köle ve uşak işlemi yapılmasın” düşüncesiyle Köy Enstitüleri uygulaması 17 Nisan 1940 yılında başlatıldı.
Aydınlanma Devrimimizin, eğitim alanında ki en önemli uygulaması olan Köy Enstitülerinde;
“Eğitim, üretim içindir.” Eğitim ”İş içinde İş’le birlikte” olmuştur. Eğitim doğrudan doğruya köydeki üretime, köylünün ihtiyaçlarına yöneliktir. Köyde eğitimi ve üretimi gerçekleştirmektir.
Eğitim ve öğretim etkinlikleri iş-gezi, gözlem-deney ve düşünsel temellere ve yöntemlere dayandığı için bu kurumdan yetişenler düşünen, araştıran, deneyen, gözleyen, öğrendiğini yapabilen, düşündüğünü özgürce söyleyebilen ve yazabilen kuşaklar yetiştirmiştir. Köy Enstitüleri kafa ile kolu birleştiren Demokrasi Okulları olmuşlardır.
Köy Enstitülerinin amaçları;
-Eğitimde fırsat eşitliğini gerçekleştirmek, köy çocuklarına okuma olanakları sağlamak, insanımızı okur-yazar yapmak, köyde ki insan gücünü toplumsal kalkınmaya katmaktır.
-Köy çocuklarına yalnızca A,B,C öğretme yerine, halk eğitimi ve toplumsal kalkınma çalışmalarını yürütmektir.
-Köyde değişmeyi ve gelişmeyi engelleyen, yavaşlatan ortaçağ yapısını kırmaktır.
-Doğrudan doğruya tarım, hayvancılık, benzeri alanlarda köylünün işine yarayan bilgileri aktarmak, gerekli aletlerin yapımını öğretmek, eğitim düzeyini geliştirmek ve gerekli sağlık bilgilerini kazandırmaktır. (O günkü koşullar da Amerika’da tarlada çalışan bir kişi 84 kişinin ekmeğini üretirken, Türkiye’de, tarla da çalışan 6 kişi kendileri dışında 1 kişinin ekmeğini üretiyor. Durumumuz tam bir içler acısıdır.)
-Köyde köylüyü tutarak, yaşam düzeyini yükseltmektir.
Kültür ve Eğitim çiçeği ne kadar güzel olursa olsun, kendi toprağında kökü yoksa süslü vazoya konmuş nadide güle benzer, er geç solar, hatta çürür ve kokar.
Köy Enstitüleri eğitim modeli, kökü bu topraklarda olan, dünya eğitim tarihine “Türk
Buluşu” olarak geçmiş bir eğitim anlayışıdır. 20. yüzyılda Türk’lerin yarattığı ve insanlığa armağan ettiği en büyük iştir. Övüneceğimiz çok az şey var.
Bunlardan birincisi, Atatürk’ün gerçekleştirdiği Aydınlanma devrimleriyle Özümüze dönüş ve Bağımsızlık Politikası, İkincisi İsmail Hakkı Tonguç’un gerçekleştirdiği eğitim kurumları Köy Enstitüleridir.
Köy Enstitüleri, UNESCO tarafından gelişmekte olan ülkelere model olarak önerilmiştir.
Köy Enstitüleri yönetimiyle, işleyişiyle, eğitimin içeriğiyle, demokratik eğitim kurumlarıdır. Bilgilendirme, bilgilenme, eleştirme, tartışma, araştırma, inceleme yolu tutulmuştur. Baskıyla, korkuyla, dayatmalarla düzene uygun kafalar Köy Enstitülerinde yetişmezdi. Köy Enstitülerinde ‘on parmağı on hüner’ olan eğitimciler yetişirdi.
Köy Enstitülerinin Kapatılışı:
Büyük toprak sahipleri, ağalar, varlıklı köylüler, Köy Enstitülerine çocukların gönderilmesini, ‘Aşağı bir uğraş’ olarak görüyorlardı. Kendi hizmetlerinde yarıcı, ortakçı, kiracı ve ırgat olarak çalıştırdıkları insanların çocuklarının okuması, ellerinden önemli işgücü kaybının olduğunu görüyorlardı.
Okuyan yoksul köylü çocuklarının, köylerine öğretmen olarak döndüklerinde, devletin ayrıcalıklı gücüne sahip olmaları, varlıklı köylüleri rahatsız ediyordu.
Egemenler amacına ulaştı. Köy Enstitüleri ışığı söndürüldü.
Köy Enstitüleri Kapatılmasaydı Neler Olurdu?
“Fikri hür, vicdanı hür, İrfanı hür nesiller” yetiştirilirdi.
-Eğitim sistemimiz demokratik, laik ve bilimsel bir yapıya kavuşurdu. Çünkü demokrasi bir yaşam biçimidir ve bir kültürdür. Eğitimle iç içedir. Demokrasi yerleşince ve yaşanınca darbeler olmayacaktı.
-Eğitim üretim için olurdu. Üretim gelişirdi. Köylere teknoloji girerdi. Köyden, kente göç olmazdı. Kentler köyleşmezdi. Gecekondular oluşmazdı. Köylerimiz, köykentlere dönüşürdü.
-Önce üreten, sonra tüketen toplum olacaktık. Tüketici toplum olmayacaktık.
-Atatürk’ün Çağdaşlaşma projesi gerçekleşmiş ve tamamlanmış olacaktı.
-İç ve dış borç batağına düşmeyecektik. Enflasyon canavarıyla boğuşmayacaktık.
-Eğitimin maliyeti düşecekti. Bugün öğrenciden para toplama gibi velilere bıkkınlık veren, öğretmenleri tahsildar durumuna düşmeyecekti.
-Eğitim özelleştirilemeyecekti. Bilgi meta, öğrenci müşteri olmayacaktı.
-Ulusal kültürümüz gelişecekti. Evrensel kültürle bütünleşecekti. Kültür emperyalizminin güdümüne girmeyecektik.
-Okullar, siyasi iktidarların arka bahçesine dönüşemeyecekti.
Köy Enstitülerini yeniden kurabilir miyiz? Eğitim sorunlarımızın kökten çözümünün tek yolu, Köy Enstitüleri modeli olan “İş içinde İş’le birlikte” eğitimin, günümüz koşullarına uygulanmasıdır. Bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim sistemini kurmaktır. İşte o zaman hayalimizdeki okullar, Anadolu da yeniden çiçek açacaktır.